24 Ekim 2012 Çarşamba
ie9 shadow golge css kodu
IE 9 için shadow yani golge css kodunu çok aradım. En sonunda vazgecmiştim ki. Sanırım işe yarayan kodları buldum. Ama artık denemek istemedim. )) Buna rağmen, paylaşmam gerektiğini düşündüm. Belki benim gibi bu kodları arayan birisi ilk olarak bunları dener. Kolay gelsin.
CSS
HTML
CSS
HTML
22 Ekim 2012 Pazartesi
Nisan 1 Şakası Nedir?
l Nisan yada Nisan 1 şakasının kökeni nedir? 1 Nisanda neden şaka yapılır. Bu gelenek nereden türemiştir? Bu soruların cevaplarını aşağıda bulabilirsiniz.
Her ne kadar Roma İmparatoru Julius Caesar (Sezar) milattan önce 46 yılında takvimin başlangıcını Ocak ayı olarak ilan ettiyse de, 16. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa'da yeni yıl geleneksel olarak, bahar aylarının başlangıç tarihi olarak da kabul edilen, Mart ayının 25'inde başlardı.
1564 yılında Fransa Kralı IX. Charles, takvimi değiştirerek yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. O zamanki iletişim şartlarında bazı insanların bundan haberi olmadı, bazıları ise bu kararı protesto etmek amacıyla eski adetlerine devam ettiler. l Nisan'da partiler düzenlediler, birbirlerine hediyeler verdiler.
Diğerleri ise bunları Nisan aptalları olarak nitelendirip bu güne 'Bütün Aptalların Günü' adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak bir partiye davet ettiler, gerçek olması mümkün olmayan haberler ürettiler.
Yıllar sonra takvimin ayları yerine oturup, Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar l Nisan gününü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmeye başladılar. Adeti gittikçe süsleyerek, zenginleştirerek ve yaygınlaştırarak devam ettirdiler. Bu adetin İngiltere'ye ulaşması yaklaşık iki yüzyıl sürdü, oradan da Amerika'ya ve bütün dünyaya yayıldı.
l Nisan şakalarının sembolünün 'Nisan Balığı' olmasının nedeni ise Mart ayının sonlarına doğru, Güneş'in Balık Burcu'nu terk ediyor olmasıdır.
Her ne kadar Roma İmparatoru Julius Caesar (Sezar) milattan önce 46 yılında takvimin başlangıcını Ocak ayı olarak ilan ettiyse de, 16. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa'da yeni yıl geleneksel olarak, bahar aylarının başlangıç tarihi olarak da kabul edilen, Mart ayının 25'inde başlardı.
1564 yılında Fransa Kralı IX. Charles, takvimi değiştirerek yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. O zamanki iletişim şartlarında bazı insanların bundan haberi olmadı, bazıları ise bu kararı protesto etmek amacıyla eski adetlerine devam ettiler. l Nisan'da partiler düzenlediler, birbirlerine hediyeler verdiler.
Diğerleri ise bunları Nisan aptalları olarak nitelendirip bu güne 'Bütün Aptalların Günü' adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak bir partiye davet ettiler, gerçek olması mümkün olmayan haberler ürettiler.
Yıllar sonra takvimin ayları yerine oturup, Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar l Nisan gününü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmeye başladılar. Adeti gittikçe süsleyerek, zenginleştirerek ve yaygınlaştırarak devam ettirdiler. Bu adetin İngiltere'ye ulaşması yaklaşık iki yüzyıl sürdü, oradan da Amerika'ya ve bütün dünyaya yayıldı.
l Nisan şakalarının sembolünün 'Nisan Balığı' olmasının nedeni ise Mart ayının sonlarına doğru, Güneş'in Balık Burcu'nu terk ediyor olmasıdır.
Niçin Tespih Çekiyoruz?
Neden tespih Çekiyoruz.? Tesbih neden çekilir. Tesbih kültürü diye bir şey varmı? gibi soruların yanıtı aşağıda bulabilirsiniz.
Boncuk, kemik, taş gibi küçük parçaların bir ipe dizilmesi insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insanlar avladıkları avın parçalarını ip benzeri şeylere dizer, bir sonraki avda başarı getirmesi için üzerlerine takarlardı. Daha sonraları bu tip takılar kötülüklerden ve düşmanlardan koruması için savaşlarda da takılmaya başlandı. Bugün bile bazı taşların özel uğurlar getirdiklerine inananlar vardır.
Boncukların dini amaçla ve duaları saymada kullanılmasına ilk olarak Hindistan'da, Hindu inanışında rastlanıyor. Tespihin ataları Hindistan'dan doğuya, sonra Ortadoğu'ya, en sonunda da Avrupa'ya yayılıyor. Tespihin kullanış amacı Müslümanlık, Hıristiyanlık (Katolik), Hinduizm ve Budizm'de aynı olup hepsinde de duaları ve dualar arası bölümleri saymada kullanılır.
Tespihin İslam dünyasında ne zamandan beri kullanıldığı kesin olarak belli değildir. Hz. Muhammed'in tespih taşıdığına dair bir kayıt yoktur. Hatta belki Osman Gazi, belki de Fatih Sultan Mehmet'de tespih kullanmadılar. Arşivlerde tespih ile ilgili bilgilere ancak 16. yüzyılın sonlarına doğru rastlanmaktadır.
Ne var ki, Hz. Muhammed zamanında namaz ve dua sırasında hurma çekirdeği veya çakıl taşı kullanıldığı bazı hadislerden anlaşılmaktadır. İslam'da Peygamber'in namaz kılarken sünneti olan 'Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahüekber' kelimelerini 33'er defa tekrarlamanın hangi tarihte başlayıp, yayıldığı da bilinmiyor.
Yüce Yaratıcı'ya 99 ayrı isim veren İslami anlayış, onu anarken, her isim için bir işaret olmak üzere ipe dizdiği bu 99 taneli şeye de 'tespih' adını vermiştir. Çeşitli malzemelerden yapılan tespihteki tane sayısı 33, 99, 500 veya 1000 olabilir.
500 ve 1000'lik tespihler daha ziyade tekkeler ve dergahlarda zikr için kullanılırlardı. Tekke şeyhleri, hastaları veya bir muradı olanları, iyileşmeleri veya muratlarının olması için bu tespihlerin içinden geçirirlerdi.
Tespih çekmek, tespih tanelerini birer birer işaret parmağı ile baş parmak arasından geçirmektir. Ancak günümüzde tespihi bir oyuncak veya el alışkanlığı olarak kullananlara, sallayarak veya çeşitli figürler meydana getirerek dolaşanlara, hatta tuttukları futbol takımının renklerine göre yapılmış tespihleri çekenlere sıkça rastlanmaktadır.
Aslında tespih çekmek din adamlarına özgü bir davranışmış gibi algılanır ama halk arasında da neredeyse bir alışkanlık haline gelmiştir. Tespih çekmenin daha çok kırsal kesimlerde yaygın olmasının nedeninin tespihin boş elleri meşgul edebilme özelliği olduğu ileri sürülüyor. Sıcak ayları tarımsal çalışma ile geçiren, sürekli ellerini kullanmaya alışmış kişilerin kış aylarında bu boşluğu tespihle doldurduklarına inanılıyor.
Günümüz biliminin tespih çekme alışkanlığına bakış açısı biraz değişik. Bilim insanları, beynimizin, çalışma yaşamının güçlükleriyle, sorunlar, endişeler ve korkularla sürekli baskı altında tutulduğunu, bunun sonucunda sinir hücrelerinin aşırı yorulup yıprandığını ve beynimizi rahatlatmak, onu özgür bırakmak, dikkatimizi başka tarafa yöneltmek için tespih çekmenin çok etkili ve faydalı olduğunu söylüyorlar.
Boncuk, kemik, taş gibi küçük parçaların bir ipe dizilmesi insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insanlar avladıkları avın parçalarını ip benzeri şeylere dizer, bir sonraki avda başarı getirmesi için üzerlerine takarlardı. Daha sonraları bu tip takılar kötülüklerden ve düşmanlardan koruması için savaşlarda da takılmaya başlandı. Bugün bile bazı taşların özel uğurlar getirdiklerine inananlar vardır.
Boncukların dini amaçla ve duaları saymada kullanılmasına ilk olarak Hindistan'da, Hindu inanışında rastlanıyor. Tespihin ataları Hindistan'dan doğuya, sonra Ortadoğu'ya, en sonunda da Avrupa'ya yayılıyor. Tespihin kullanış amacı Müslümanlık, Hıristiyanlık (Katolik), Hinduizm ve Budizm'de aynı olup hepsinde de duaları ve dualar arası bölümleri saymada kullanılır.
Tespihin İslam dünyasında ne zamandan beri kullanıldığı kesin olarak belli değildir. Hz. Muhammed'in tespih taşıdığına dair bir kayıt yoktur. Hatta belki Osman Gazi, belki de Fatih Sultan Mehmet'de tespih kullanmadılar. Arşivlerde tespih ile ilgili bilgilere ancak 16. yüzyılın sonlarına doğru rastlanmaktadır.
Ne var ki, Hz. Muhammed zamanında namaz ve dua sırasında hurma çekirdeği veya çakıl taşı kullanıldığı bazı hadislerden anlaşılmaktadır. İslam'da Peygamber'in namaz kılarken sünneti olan 'Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahüekber' kelimelerini 33'er defa tekrarlamanın hangi tarihte başlayıp, yayıldığı da bilinmiyor.
Yüce Yaratıcı'ya 99 ayrı isim veren İslami anlayış, onu anarken, her isim için bir işaret olmak üzere ipe dizdiği bu 99 taneli şeye de 'tespih' adını vermiştir. Çeşitli malzemelerden yapılan tespihteki tane sayısı 33, 99, 500 veya 1000 olabilir.
500 ve 1000'lik tespihler daha ziyade tekkeler ve dergahlarda zikr için kullanılırlardı. Tekke şeyhleri, hastaları veya bir muradı olanları, iyileşmeleri veya muratlarının olması için bu tespihlerin içinden geçirirlerdi.
Tespih çekmek, tespih tanelerini birer birer işaret parmağı ile baş parmak arasından geçirmektir. Ancak günümüzde tespihi bir oyuncak veya el alışkanlığı olarak kullananlara, sallayarak veya çeşitli figürler meydana getirerek dolaşanlara, hatta tuttukları futbol takımının renklerine göre yapılmış tespihleri çekenlere sıkça rastlanmaktadır.
Aslında tespih çekmek din adamlarına özgü bir davranışmış gibi algılanır ama halk arasında da neredeyse bir alışkanlık haline gelmiştir. Tespih çekmenin daha çok kırsal kesimlerde yaygın olmasının nedeninin tespihin boş elleri meşgul edebilme özelliği olduğu ileri sürülüyor. Sıcak ayları tarımsal çalışma ile geçiren, sürekli ellerini kullanmaya alışmış kişilerin kış aylarında bu boşluğu tespihle doldurduklarına inanılıyor.
Günümüz biliminin tespih çekme alışkanlığına bakış açısı biraz değişik. Bilim insanları, beynimizin, çalışma yaşamının güçlükleriyle, sorunlar, endişeler ve korkularla sürekli baskı altında tutulduğunu, bunun sonucunda sinir hücrelerinin aşırı yorulup yıprandığını ve beynimizi rahatlatmak, onu özgür bırakmak, dikkatimizi başka tarafa yöneltmek için tespih çekmenin çok etkili ve faydalı olduğunu söylüyorlar.
Pamuk Prenses ve Avcı Film Müziği
Pamuk Prenses ve Avcı Filminde çalan müzik ve özellikle filmin sonunda belirgin olarak duyacağınız müziği aşağıda dinleyebilirsiniz. Orjinal ismiyle "Snow White and the Huntsman" olan filmdeki müzik Florence + The Machine - Breath Of Life.
Snow White and the Huntsman song
18 Ekim 2012 Perşembe
Beğenmek Beğenilmek Ne Kadar Önemli?
Beğenmek, beğenilmek ve zaman, bu üç kavramı anlatır bir yazı; Kır Çiçekleri
Gül için dikenine katlanabileceklerini söyleyenlerdir, kır çiçeklerini göremeyecek kadar güle bağlanmış olanlar 'Gül' derler, başka bir şey demezler üstüne...
Ömürleri güllere ulaşmak için tükenirken, ehemmiyet vermezler, ayak altında kalan, gül kadar narin, gül kadar güzel ama güzelliği fark edilmeyen kır çiçeklerine. Mutlu olma sevdasına düşmüşlerdir kendilerince.
Mutlu olmak için zorluklara katlandıklarını bile söyleyebilirler. Onlar için güzel bellidir artık. Takvim yaprakları birer birer düşerken, kimi zaman yol katedemediklerine üzülürler. Oysa güzellikler yanıbaşlarındadır her zaman, ama onlar her zaman güzellikleri uzakta aramak sevdasındadırlar. Uzaktaki kıymetlidir;
zorluklarla elde edilen değerlidir; aradığında elinin altında olmayan güzeldir, derler.
Yanıldıkları tek nokta var: Onlar hep uzaklara bakarken, birileri katlanmıştır, onun güzel bulmadıklarına, birileri kıymet vermiştir kır çiçeklerine...
Mutlu olmak için, gelecek bir yarını beklemezler. Ayaklar altında ezilenlere ehemmiyet verip, onlardaki güzelliği fark edip, yarını beklemeden, bugünden mutlu olmaya başlayanlardır onlar. Bir kır
çiçeğinin güzelliği onlar için yeterlidir. Gülde gönülleri varsa bile, onlara ulaşmak için ömür tüketmekten korkarlar ve kır çiçeğindeki gül güzelliğini fark ederler.
İnsan her zaman güzeli ister, güzel hastasıdır. Güzele ulaşmak için ömrünü feda eder. Oysa bir baksa etrafındakilere, mutlak bir güzeli fark edecektir. Ama tek bir düşüncenin kavanozunda kapalı kalmıştır.
Güzeli ararken, ezerek geçtiği bir başka güzeli fark edemeyecek kadar kördür artık. Oysa bir çevirse uzakta takılı kalan gözlerini; gönül rahatlığı ile bir taksa farklı güzellikleri de görme gözlüğünü...
Hayatına renk verse, kır çiçeklerinden demetlenmiş bir demetle...
Hayatını güzellikler yönüne değil de, güzellikleri hayatın yönüne çevirmeye çalışsa...
Bir görebilse kır çiçeğinin gül tarafını... Bir görebilse, hayal pınarının çeşmesinin değil de suyunun önemli olduğunu... Yetinse elindeki ile, güzelliğini bulmaya çalışsa elindekinin. Sevdiklerini gül demetleriyle mutlu edebilme fikrini atsa kafasından. Bir gün de kır çiçeği toplasa, sunsa sevdiklerine... Hayatını gül arama yolunda feda edeceğine, görse kır çiçeğinin gül yanını... Bir fark etse ayaklarının altındakileri,
bir ehemmiyet verse kır çiçeklerine. "Sonuçta ikisi de çiçektir. Gül herkesçe güzeldir, kır çiçeği de bence güzeldir." dese. Uzaklara bakmaktan, güle ulaşmaktan dermansız kalacağına, bu enerjiyle kır çiçeğini sevmeye ve sevdirmeye çalışsa; bu güzelliği sevdikleriyle paylaşsa. Güle ulaşma arzusuyla koşturanlara gösterebilse kır çiçeğinin gül yanını. Anlatabilse gül için ömür tüketmenin boş olduğunu...
Gül güzeldir; ama sevgi mevsimi geçtikten sonra, gül için koşmanın bir anlamı kalmayacaktır. Öyleyse hiç vakit kaybetmeden al eline bir demet kır çiçeğini, onun sana sunduğu mutluluğu görmeye çalış.
Çünkü hayat, mükemmeli aramaya yetecek kadar uzun değil!
Ascii Çaydanlık Resmi
Ascii karakterlerle oluşturulmuş çaydanlık resmi. Resimi tarama yaparak kopyalayabilirsiniz.
16 Ekim 2012 Salı
Tekerleme Nedir? Tekerleme Örnekleri
TEKERLEME
Daha çok çocuk geleneklerinde yer alan baş uyak ve uyaklarla elde edilen,ses ve sözcük benzerliğine göre sıralanan söyleyeni belli olmayan ürünlerdir.Şu şekilde sınıflandırılırlar;
Daha çok çocuk geleneklerinde yer alan baş uyak ve uyaklarla elde edilen,ses ve sözcük benzerliğine göre sıralanan söyleyeni belli olmayan ürünlerdir.Şu şekilde sınıflandırılırlar;
1)Masal Tekerlemeleri
2)Oyun Tekerlemeleri
3)Tören Tekerlemeleri
2)Oyun Tekerlemeleri
3)Tören Tekerlemeleri
Tekerleme Örnekleri:
Al şu takatukaları,takatukacıya götür.Takatukacı takatukaları takatukalamazsa,takatukaları taka tukalatmadan geri getir.
Al şu takatukaları,takatukacıya götür.Takatukacı takatukaları takatukalamazsa,takatukaları taka tukalatmadan geri getir.
Eller pekmezlenmiş de biz pekmezlenmemişiz.
Bir berber bir berbere bre berber gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş.
Hakkı
hakkının hakkını yemiş.Hakkı Hakkı'dan hakkını istemiş.Hakkı Hakkıya
hakkını vermeyince Haklı da Hakkı'nın hakkından gelmiş.
İndin dereye silindim silindim çıktım.
Iramazan
Irgatları ıramazan irgadamadan al da gel.
Irgatları ıramazan irgadamadan al da gel.
Yağmur yağarsa raylar ıslanır,yağmur yağar saraylar ulanır.
Karnım aç
Karnına kapak aç
Değirmene kaç
Değirmenin kapısı kitli
Heybaşı bitli
Karnına kapak aç
Değirmene kaç
Değirmenin kapısı kitli
Heybaşı bitli
Nacak sapına
İki kes
Bir sana
Biri de bana
İki kes
Bir sana
Biri de bana
Kızın adı Hediye
Ekmek vermez kediye
Kedi gider Kadıya
Kadının kapısı kitli
Hediyenin başı bitli
Ekmek vermez kediye
Kedi gider Kadıya
Kadının kapısı kitli
Hediyenin başı bitli
El el epenek
Elden düşen kepenek
Kepeneğin yarısı
Keloğlan'ın karısı
Elden düşen kepenek
Kepeneğin yarısı
Keloğlan'ın karısı
Incık, mıncık
Sen dur, sen çık
Hasan Hasan
Helvaya basan
Kapıyı kıran
Kızı kaçıran
Sen dur, sen çık
Hasan Hasan
Helvaya basan
Kapıyı kıran
Kızı kaçıran
Değirmene girdi köpek
Değirmenci vurdu kötek
Geldi yedi köpek
Hem kötek
Hem yedi köpek
Değirmenci vurdu kötek
Geldi yedi köpek
Hem kötek
Hem yedi köpek
Ali dayının keçileri
Kıyır kıyır kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur
Kıyır kıyır kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur
İçnde bülbül benim olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay biri yıldız
Biri oğlan biri kız
İki kardeşim olsa
Biri ay biri yıldız
Biri oğlan biri kız
Delmişler, dakmışlar
Bunu böyle yapmışlar
Delmiyelerdi, dakmıyalardı
Bunu böyle yapmıyalardı
Bunu böyle yapmışlar
Delmiyelerdi, dakmıyalardı
Bunu böyle yapmıyalardı
Bir ikidir bir iki
Beş altındır, beş, altı
İnanmazsan say da bak
On altı, on altı
Beş altındır, beş, altı
İnanmazsan say da bak
On altı, on altı
Selamün aleyküm
Aleyküm selam
Nereye gidiyon?
Daha gidiyom
Neye gidiyon
Aleyküm selam
Nereye gidiyon?
Daha gidiyom
Neye gidiyon
Ebe ebe nerede
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Şu ebe de ne alık
Ebe suya dalamaz
Arasada bulamaz
Ene nene bulamaz
Ben sana küstüm
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Şu ebe de ne alık
Ebe suya dalamaz
Arasada bulamaz
Ene nene bulamaz
Ben sana küstüm
Mini mini birler
Çalışkan ikiler
Tebmbel üçler
Dayak yiyen dörtler
Beşler makine gibi işler
Altılar altını çaldılar
Yediler yemeğimi yediler
Sekizler seksek olup gittiler
Dokuzlar toktor olup gittiler
Onlar kırmızı donlar
Çalışkan ikiler
Tebmbel üçler
Dayak yiyen dörtler
Beşler makine gibi işler
Altılar altını çaldılar
Yediler yemeğimi yediler
Sekizler seksek olup gittiler
Dokuzlar toktor olup gittiler
Onlar kırmızı donlar
Armudu kestim
Tavana astım
Tap dedi düştü
Tavana astım
Tap dedi düştü
Ali baksa dum dum
Sakalına kondum
Beş para buldum
Sakalına kondum
Beş para buldum
Çarşıya gittim
Eve geldim hanım yok
Bebek ağlar beşik yok
Çorba taşar kaşık yok
Ali baba öldü tabut yok
Eve geldim hanım yok
Bebek ağlar beşik yok
Çorba taşar kaşık yok
Ali baba öldü tabut yok
Ooo iğne miğne
Ucu düğme
Filifilince
Kuş dilince
Ucu düğme
Filifilince
Kuş dilince
Horoz öttü
Tavuk tepti
Bülbül kızı
Selamına dua etti
Tavuk tepti
Bülbül kızı
Selamına dua etti
Alçık balçık
Sana dedim sen çık
Hakkı Hakkı'dan hakkını istedi
Hakkı Hakkı'nın hakkını vermeyince
Hakkı Hakkı'nın hakkından geldi
Hakkı Hakkı'nın hakkını vermeyince
Hakkı Hakkı'nın hakkından geldi
Değirmene girdi köpek
Köpeği aldı köpek
Köpeği yedi köpek
Köteği yedi köpek
Köpeği aldı köpek
Köpeği yedi köpek
Köteği yedi köpek
Kuzu kuzu mee
Bin tepeme
Haydi gidelim
Hacı dedeme
Hacı dedem hasta
Mendli bohça
Kendisi hoca
Bin tepeme
Haydi gidelim
Hacı dedeme
Hacı dedem hasta
Mendli bohça
Kendisi hoca
Kapıdan tavşan geçti mi?
Geçti
Tuttun mu?
Tuttum
Kestin mi?
Kestim
Tuzladım mı?
Tuzladım
Pişirdin mi?
Pişirdim
Bana ayırdın mı?
Ayırdım
Hangi dolaba koydun?
Çık çık dolaba koydum
Haydi al getir
Getiremem
Neden getirimezsin?
Kara kediler yemiş.
Vayı vay, miyav
Geçti
Tuttun mu?
Tuttum
Kestin mi?
Kestim
Tuzladım mı?
Tuzladım
Pişirdin mi?
Pişirdim
Bana ayırdın mı?
Ayırdım
Hangi dolaba koydun?
Çık çık dolaba koydum
Haydi al getir
Getiremem
Neden getirimezsin?
Kara kediler yemiş.
Vayı vay, miyav
TEKİR
Bir iki tombul tekir
Camdan bakar
Başına takar
Hop hop, altın top
MISTIK
Mustafa, Mıstık,
Arabaya kıstık,
Üç mum yaktık,
Seyrine baktık.
LEYLEK
Leylek leylek havada,
Yumurtası tavada,
Gel bizim hayata,
Hayat kapısı kitli,
Leyleğin başı bitli.
KUZU
Kuzu kuzu me
Bin tepeme
Haydi gidelim
Ayşe teyzeme.
YAĞMUR
Yağ yağ yağmur,
Teknede hamur,
Bahçede çamur,
Ver Allah'ım ver,
Sicim gibi yağmur.
KARGA
Karga karga "gak" dedi,
"Çık şu dala bak" dedi,
Karga seni tutarım,
Kanadını yolarım.
PORTAKAL
Portakalı soydum,
Başucuma koydum.
Ben bir yalan uydurdum,
Duma duma dum.
Duma duma dum.
Öğretmeni kandırdım,
Kandırdım.
OYUN
Oooo.....
İğne battı,
Canımı yaktı,
Tombul kuş Arabaya koş.
Arabanın tekeri,
İstanbul'un şekeri.
Hop Hop altın top,
Bundan başka oyun yok.
HANIM KIZI
Çan çan çikolata,
Hani bize limonata?
Limonata bitti,
Hanım kızı gitti.
Nereye gitti?
İstanbul'a gitti.
İstanbul'da ne yapacak?
Terlik pabuç alacak.
Terliği pabucu ne yapacak?
Düğünlerde,
Şıngır mıngır oynayacak.
KEÇİLER
Ayşe Hanımın keçileri,
Hop hop hopluyor,
Arpa, saman istiyor,
Arpa, saman yok,
Kilimcide çok.
Kilimci kilim dokur,
İçinde bülbül okur.
İki kardeşim olsa,
Biri ay, biri yıldız,
Biri oğlan, biri kız,
Hop çikolata çikolata,
Akşam yedim salata,
Seni gidi kerata.
SINIFLAR
Mini mini birler,
Çalışkandır ikiler,
Mavi gözlü üçler,
Dayak yiyen dörtler,
Misafirdir beşler,
Altılar, altınımı çaldılar,
Yediler, yemeğimi yediler,
Sekizler, semizdirler,
Dokuzlar, doktor oldu,
Onlar bizi okuttu.
EBE
Ebe ebe gel bize
Uzaktan vur elimize
Eğer vuramazsan
Ebesin ebe
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi,
Bunu sana kim dedi?
Diyen dedi on yedi
Yağlı böreği kim yedi?
TAVUK
Pazara gidelim,
Bir tavuk alalım,
Pazara gidip,
Bir tavuk alıp ne yapalım?
Gıt gıdak diyelim.
Happur huppur,
Happur, huppur yiyelim.
TOP
Bir iki üç
Söylemesi güç
Sana verdim bir elma
Adını koydum Fatma
Hop hop hop
Bir büyük altın top
DEDE
Altı kere altı otuz altı
Dedemin sakalı yolda kaldı
Sakalını aldı dereye attı
Dedem sakalsız kaldı
EV
Evli evine
Köylü köyüne
Evi olmayan
Sıçan deliğine
İĞNE
Ooooo
İğne iplik
Derme diplik
Çelik çubuk
Sen çık.
NACAK
Nacak sapına
İki kes
Bir sana
Biri de bana
HEDİYE
Kızın adı Hediye
Ekmek vermez kediye
Kedi gider Kadıya
Kadının kapısı kitli
Hediyenin başı bitli
EL EL EPENEK
El el epenek
Elden düşen kepenek
Kepeneğin yarısı
Keloğlan'ın karısı
KARNIM AÇ
Karnım aç
Karnına kapak aç
Değirmene kaç
Değirmenin kapısı kitli
Heybaşı bitli
DEĞİRMEN
Değirmene girdi köpek
Değirmenci vurdu kötek
Geldi yedi köpek
Hem kötek
Hem yedi köpek
ALİ DAYI
Ali dayının keçileri
Kıyır kıyır kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur
ÇARŞI
Çarşıya gittim
Eve geldim hanım yok
Bebek ağlar beşik yok
Çorba taşar kaşık yok
Ali baba öldü tabut yok
HAKKI
Hakkı hakkının hakkını yemiş.
Hakkı Hakkı'dan hakkını istemiş.
Hakkı Hakkıya hakkını vermeyince
Hakkı da Hakkı'nın hakkından gelmiş.
HASAN
Hasan Hasan
Helvaya basan
Kapıyı kıran
Kızı kaçıran
KÜÇÜK DOSTUM
Küçük dostum gelsene
Ellerini versene
Ellerimizle şap şap
Ayaklarımızla rap rap
Bir şöyle, bir böyle
Dans edelim seninle.
ELLERİM PARMAKLARIM
Sağ elimde beş parmak,
Sol elimde beş parmak
Say bak, say bak, say bak.
Hepsi eder on parmak.
Sen de istersen saymak
Say bak, say bak, say bak.
Hepsi eder on parmak.
ALİ
Ali baksa dum dum
Sakalına kondum
Beş para buldum
Cebime koydum
KUZU
Kuzu kuzu mee
Bin tepeme
Haydi gidelim
Hacı dedeme
Hacı dedem hasta
Mendili bohça
Kendisi hoca
KOMŞU, KOMŞU
-Komşu, komşu !
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi
-Ne getirdi?
-İnci, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye
-Kara kedi nerede?
-Ağaca çıktı
-Ağaç nerede?
-Balta kesti
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı, bitti kül oldu
TAVŞAN
Kapıdan tavşan geçti mi?
Geçti
Tuttun mu?
Tuttum
Kestin mi?
Kestim
Tuzladım mı?
Tuzladım
Pişirdin mi?
Pişirdim
Bana ayırdın mı?
Ayırdım
Hangi dolaba koydun?
Çık çık dolaba koydum
Haydi, al getir
Getiremem
Neden getiremezsin?
Kara kediler yemiş.
Vay vay, miyav
NEREDEN GELİRSİN?
Nerden gelirsin?
Zikzak kalesinden.
Ne gezersin?
Açlık belasından.
Nerde yattın?
Beyin konağında.
Altına ne serdiler?
Perde.
Desene kupkuru yerde.
Bıyıkların neden yağ oldu?
Bıldırcın eti yedim.
Bıldırcın yağlı mıydı?
Gökte uçarken gördüm.
Saçların neden ağardı?
Değirmenden geldim.
Değirmen dönüyor mu?
Zımbırtısını duydum.
Ayakların neden ıslandı?
Çaydan geçtim.
Çay derin miydi?
Köprüyü dolaştım,
İşte geldim sana ulaştım.
CAM
Bir cam
İki cam
Üç cam
Dört cam
Beş cam
Altı cam
Yedi cam
Sekiz cam
Dokuz cam
On cam
Bu da benim amcam.
Eveleme develeme
Evvel altı elma yedi
Seren sekiz serçe dokuz
Tarmanın topu kara
A devenin çatı kara
EBE
Ebe ebe nerede
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Derede olur balık
Şu ebe de ne alık
Oltamı attım,
Balığı tuttum.
Balık suya dalamaz,
Ebe beni bulamaz.
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi
Bunu kim dedi,
Diyen dedi on yedi,
Yağlı böreği kim yedi?
ELLERİM
Ellerim tombik tombik,
Kirlenince çok komik
Kirli eller sevilmez
Güzelliği görülmez
Dişlerim bakım ister
Hele saçlar, hele scalar
Uzayınca tırnaklar
Kirlenince kulaklar
Bize pis derler, pis derler
Bir iki tombul tekir
Camdan bakar
Başına takar
Hop hop, altın top
MISTIK
Mustafa, Mıstık,
Arabaya kıstık,
Üç mum yaktık,
Seyrine baktık.
LEYLEK
Leylek leylek havada,
Yumurtası tavada,
Gel bizim hayata,
Hayat kapısı kitli,
Leyleğin başı bitli.
KUZU
Kuzu kuzu me
Bin tepeme
Haydi gidelim
Ayşe teyzeme.
YAĞMUR
Yağ yağ yağmur,
Teknede hamur,
Bahçede çamur,
Ver Allah'ım ver,
Sicim gibi yağmur.
KARGA
Karga karga "gak" dedi,
"Çık şu dala bak" dedi,
Karga seni tutarım,
Kanadını yolarım.
PORTAKAL
Portakalı soydum,
Başucuma koydum.
Ben bir yalan uydurdum,
Duma duma dum.
Duma duma dum.
Öğretmeni kandırdım,
Kandırdım.
OYUN
Oooo.....
İğne battı,
Canımı yaktı,
Tombul kuş Arabaya koş.
Arabanın tekeri,
İstanbul'un şekeri.
Hop Hop altın top,
Bundan başka oyun yok.
HANIM KIZI
Çan çan çikolata,
Hani bize limonata?
Limonata bitti,
Hanım kızı gitti.
Nereye gitti?
İstanbul'a gitti.
İstanbul'da ne yapacak?
Terlik pabuç alacak.
Terliği pabucu ne yapacak?
Düğünlerde,
Şıngır mıngır oynayacak.
KEÇİLER
Ayşe Hanımın keçileri,
Hop hop hopluyor,
Arpa, saman istiyor,
Arpa, saman yok,
Kilimcide çok.
Kilimci kilim dokur,
İçinde bülbül okur.
İki kardeşim olsa,
Biri ay, biri yıldız,
Biri oğlan, biri kız,
Hop çikolata çikolata,
Akşam yedim salata,
Seni gidi kerata.
SINIFLAR
Mini mini birler,
Çalışkandır ikiler,
Mavi gözlü üçler,
Dayak yiyen dörtler,
Misafirdir beşler,
Altılar, altınımı çaldılar,
Yediler, yemeğimi yediler,
Sekizler, semizdirler,
Dokuzlar, doktor oldu,
Onlar bizi okuttu.
EBE
Ebe ebe gel bize
Uzaktan vur elimize
Eğer vuramazsan
Ebesin ebe
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi,
Bunu sana kim dedi?
Diyen dedi on yedi
Yağlı böreği kim yedi?
TAVUK
Pazara gidelim,
Bir tavuk alalım,
Pazara gidip,
Bir tavuk alıp ne yapalım?
Gıt gıdak diyelim.
Happur huppur,
Happur, huppur yiyelim.
TOP
Bir iki üç
Söylemesi güç
Sana verdim bir elma
Adını koydum Fatma
Hop hop hop
Bir büyük altın top
DEDE
Altı kere altı otuz altı
Dedemin sakalı yolda kaldı
Sakalını aldı dereye attı
Dedem sakalsız kaldı
EV
Evli evine
Köylü köyüne
Evi olmayan
Sıçan deliğine
İĞNE
Ooooo
İğne iplik
Derme diplik
Çelik çubuk
Sen çık.
NACAK
Nacak sapına
İki kes
Bir sana
Biri de bana
HEDİYE
Kızın adı Hediye
Ekmek vermez kediye
Kedi gider Kadıya
Kadının kapısı kitli
Hediyenin başı bitli
EL EL EPENEK
El el epenek
Elden düşen kepenek
Kepeneğin yarısı
Keloğlan'ın karısı
KARNIM AÇ
Karnım aç
Karnına kapak aç
Değirmene kaç
Değirmenin kapısı kitli
Heybaşı bitli
DEĞİRMEN
Değirmene girdi köpek
Değirmenci vurdu kötek
Geldi yedi köpek
Hem kötek
Hem yedi köpek
ALİ DAYI
Ali dayının keçileri
Kıyır kıyır kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur
ÇARŞI
Çarşıya gittim
Eve geldim hanım yok
Bebek ağlar beşik yok
Çorba taşar kaşık yok
Ali baba öldü tabut yok
HAKKI
Hakkı hakkının hakkını yemiş.
Hakkı Hakkı'dan hakkını istemiş.
Hakkı Hakkıya hakkını vermeyince
Hakkı da Hakkı'nın hakkından gelmiş.
HASAN
Hasan Hasan
Helvaya basan
Kapıyı kıran
Kızı kaçıran
KÜÇÜK DOSTUM
Küçük dostum gelsene
Ellerini versene
Ellerimizle şap şap
Ayaklarımızla rap rap
Bir şöyle, bir böyle
Dans edelim seninle.
ELLERİM PARMAKLARIM
Sağ elimde beş parmak,
Sol elimde beş parmak
Say bak, say bak, say bak.
Hepsi eder on parmak.
Sen de istersen saymak
Say bak, say bak, say bak.
Hepsi eder on parmak.
ALİ
Ali baksa dum dum
Sakalına kondum
Beş para buldum
Cebime koydum
KUZU
Kuzu kuzu mee
Bin tepeme
Haydi gidelim
Hacı dedeme
Hacı dedem hasta
Mendili bohça
Kendisi hoca
KOMŞU, KOMŞU
-Komşu, komşu !
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi
-Ne getirdi?
-İnci, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye
-Kara kedi nerede?
-Ağaca çıktı
-Ağaç nerede?
-Balta kesti
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı, bitti kül oldu
TAVŞAN
Kapıdan tavşan geçti mi?
Geçti
Tuttun mu?
Tuttum
Kestin mi?
Kestim
Tuzladım mı?
Tuzladım
Pişirdin mi?
Pişirdim
Bana ayırdın mı?
Ayırdım
Hangi dolaba koydun?
Çık çık dolaba koydum
Haydi, al getir
Getiremem
Neden getiremezsin?
Kara kediler yemiş.
Vay vay, miyav
NEREDEN GELİRSİN?
Nerden gelirsin?
Zikzak kalesinden.
Ne gezersin?
Açlık belasından.
Nerde yattın?
Beyin konağında.
Altına ne serdiler?
Perde.
Desene kupkuru yerde.
Bıyıkların neden yağ oldu?
Bıldırcın eti yedim.
Bıldırcın yağlı mıydı?
Gökte uçarken gördüm.
Saçların neden ağardı?
Değirmenden geldim.
Değirmen dönüyor mu?
Zımbırtısını duydum.
Ayakların neden ıslandı?
Çaydan geçtim.
Çay derin miydi?
Köprüyü dolaştım,
İşte geldim sana ulaştım.
CAM
Bir cam
İki cam
Üç cam
Dört cam
Beş cam
Altı cam
Yedi cam
Sekiz cam
Dokuz cam
On cam
Bu da benim amcam.
Eveleme develeme
Evvel altı elma yedi
Seren sekiz serçe dokuz
Tarmanın topu kara
A devenin çatı kara
EBE
Ebe ebe nerede
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Derede olur balık
Şu ebe de ne alık
Oltamı attım,
Balığı tuttum.
Balık suya dalamaz,
Ebe beni bulamaz.
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi
Bunu kim dedi,
Diyen dedi on yedi,
Yağlı böreği kim yedi?
ELLERİM
Ellerim tombik tombik,
Kirlenince çok komik
Kirli eller sevilmez
Güzelliği görülmez
Dişlerim bakım ister
Hele saçlar, hele scalar
Uzayınca tırnaklar
Kirlenince kulaklar
Bize pis derler, pis derler
Fareli Köyün Kavalcısı Masalı Oku
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde develer tellalken, pireler berberken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken; ülkenin birinde bir köy varmış.
Halkı mutluluk içinde yaşarmış. Günlerden bir gün köyün bütün evlerine fareler dolmuş. Binlerce fare köyün sokaklarında, evlerde dolaşıyorlarmış. Yatak odasına gitseler, mutfağa girseler farelerden geçilmiyormuş. Ne bulurlarsa yiyorlarmış. Halk ne yapacağını şaşırıp kalmış. Köy muhtarından bu işe bir çare bulmasını istemişler. Muhtarın da elinden bir şey gelmiyormuş. Böylece köyün adına fareli köy denmiş. Fareli köyün çocukları da, bu pis yaratıklarda bıkmışlar.
Bir gün fareli köye bir çalgıcı gelmiş. Muhtara: "Eğer bana bir kese altın verirseniz, köyü farelerden temizlerim." demiş. Bütün köy halkı bu habere sevinmişler. Aralarında hemen çalgıcının istediği bir kese altını toparlamışlar ve muhtara teslim etmişler. Halkın tek istediği bu farelerden kurtulmakmış.
Çalgıcı isteğinin kabul edildiğini öğrenince başlamış kavalını çalmaya. Kavaldan öyle tatlı, öyle güzel sesler çıkıyormuş ki, fareler saklandıkları yerlerden akın akın çıkarak çalgıcının yanına geliyorlarmış. Kısa bir sürede çalgıcının etrafı binlerce fare ile dolmuş. Köydeki bütün farelerin çalgıcının etrafında toplandığı sırada çalgıcı yürümeye başlamış. Köye gelirken gördüğü dereye doğru yürümüşler. Çalgıcı önde kavalını üflüyor, fareler peşinden geliyormuş. Çalgıcı dere kenarına gelince suyun içine yürümüş. Derede o kadar çok su varmış ki ama çalgıcı karşı kıyıya geçmiş. Farelerde peşinden gelmek isteyince dereye düşen fare suda boğulup ölmüş. Bütün fareler ölünceye kadar çalgıcı kavalını öttürmeye devam etmiş. Çalgıcı bütün farelerin öldüğünü görünce ödülü olan bir kese altını almak için hemen köye geri dönmüş.
Fareleri yok eden başarısından sevinç duyduğu için, emin adımlarla yürüyormuş. Sonunda köye varınca: "Bir kese altınımı alırım. Bu altınlarla şehre gider, işimi kurarım. Bende zengin insanlar arasına katılır ve rahat yaşamaya başlarım" diye düşünmüş. Bu düşüncelerle muhtarın yanına varan çalgıcı muhtardan ödülünü istemiş. Muhtar oyun bozanlık yapmış. "Nasıl olsa farelerden kurtulduk, bir kese altını vermesem olur" diye düşünmüş. Çalgıcıya çeşitli nedenler göstererek altınlarını vermemiş.
Çalgıcı kandırıldığını anlayınca: "Ben size bir oyun oynayayım da görün" demiş. Başlamış kavalını çalmaya. Kavalın sesini duyan bütün çoçuklar çalgıcının yanına koşmuş. Çalgıcıda hem kavalını üflüyor, hemde yürümeye başlamış. Köyün bütün çocuklarıda kavalcının peşinden gitmişler. Köyde hiç çocuk kalmamış. Analar babalar kara kara düşünmeye başlamışlar.
Köylüler muhtara gidip: "Ne yapacağız, ne edeceğiz. Sen çalgıcının hakkı olan bir kese altını vermeliydin. Bak şimdi çocuklarımızı aldı götürdü" demişler.
Kavalcı kızgın kızgın, peşinde çocuklarla birlikte ormana varmışlar. Ormanda bir ağacın altında dinlenirken aklına tekrar muhtara gitmek altınlarını bir daha istemek gelmiş. O sırada telaşla yerinden kalkınca kavalını almayı unutmuş. Sihirli kavalı bulan bir çocuk, arkadaşlarının yanına gelmesi için başlamış çalmaya. Kavalın sesini duyan çocuklar hemen ormanda toplanmışlar. Hemen köye, annelerinin babalarının yanına dönmeyi düşünmüşler. Kavalı bulan çocuk köyün yolunu biliyormuş. Kavalı çalan çoçuk önde diğerleri arkasında köye geri dönmüşler. Anneleri, babaları çok sevinmişler. Şenlikler düzenlemişler. Kırk gün kırk gece bayram etmişler.
Tabi bu sırada da köylüler muhtarı azarlamışlar. Çalgıcının hakkını vermesini söylemişler. Hakkını alan çalgıcıda hayallerini gerçekleştirmek için köyden ayrılmış. Onlar ermiş muradına, biz gidelim diğer masalları okumaya.
Rapunzel Masalı Oku
Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki güzel çiçekleri ve sebzeleri seyrederken, kadının gözleri sıra sıra ekilmiş özel bir tür marula takılmış. O anda sanki büyülenmiş ve o marullardan başka şey düşünemez olmuş.
“Ya bu marullardan yerim ya da ölürüm” demiş kendi kendine. Yemeden içmeden kesilmiş, zayıfladıkça zayıflamış. Sonunda kocası kadının bu durumundan öylesine endişelenmiş, öylesine endişelenmiş ki, tüm cesaretini toplayıp yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç marul yaprağı toplamış. Ancak, o bahçeye girmek büyük cesaret istiyormuş, çünkü orası güçlü bir cadıya aitmiş. Kadın kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ama bir avuç yaprak ona yetmemiş.
Kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı pusuya yatmış, onu bekliyormuş. “Bahçeme girip benim marullarımı çalmaya nasıl cesaret edersin sen!” diye ciyaklamış cadı. “Bunun hesabını vereceksin!” Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları nasıl canının çektiğini, onlar yüzünden nasıl yemeden içmeden kesildiğini bir bir anlatmış. “O zaman,” demiş cadı sesini biraz daha alçaltarak, “alabilirsin, canı ne kadar çekiyorsa alabilirsin. Ama bir şartım var, bebeğiniz doğar doğmaz onu bana vereceksiniz.”
Kadının kocası cadının korkusundan bu şartı hemen kabul etmiş. Birkaç haftasonra bebek doğmuş. Daha hemen o gün cadı gelip yeni doğan bebeği almış. Bebeğe Rapunzel adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp edip yemek istediği bahçedeki marul türünün adı da Rapunzel’miş. Cadı küçük kıza çok iyi bakmış. Rapunzel oniki yaşına gelince, dünyalar güzeli bir çocuk olmuş. Cadı bir ormanın göbeğinde, yüksek bir kuleye yerleştirmiş onu. Bu kulenin hiç merdiveni yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış. Cadı onu ziyarete geldiğinde, aşağıdan “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Rapunzel uzun örgülü saçlarını percereden uzatır, cadı da onun saçlarına tutuna tutuna yukarı tırmanırmış.
Bu yıllarca böyle sürüp gitmiş. Bir gün bir kralın oğlu avlanmak için ormana girmiş. Daha çok uzaktayken güzel sesli birinin söylediği şarkıyı duymuş. Ormanda atını oradan oraya sürmüş ve kuleye varmış sonunda. Fakat sağa bakmış, sola bakmış, ne merdiven görmüş ne de yukarıya çıkılacak başka bir şey. Bu güzel sesin büyüsüne kapılan Prens, cadının kuleye nasıl çıktığını görüp öğrenene kadar hergün oraya uğrar olmuş. Ertesi gün hava kararırken, alçak bir sesle “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Sonrada kızın saçlarına tutunup bir çırpıda yukarı tırmanmış. Rapunzelönce biraz korkmuş, çünkü o güne kadar cadıdan başkası gelmemiş ziyaretine. Fakat prens onu şarkı söylerken dinlediğini, sesine aşık olduğunu anlatınca korkusu yatışmış.
Prens Rapunzel’e evlenme teklif etmiş, Rapunzel’de kabul etmiş, yüzü hafifce kızararak. Ama Rapunzel’in bu yüksek kuleden kaçmasına imkan yokmuş. Akıllı kızın parlak bir fikri varmış. Prens her gelişinde yanında bir ipek çilesi getirirse, Rapunzel’de bunları birbirine ekleyerek bir merdiven yapabilirmiş. Her şey yolunda gitmiş ve cadı olanları hiç farketmemiş. Fakat bir gün Rapunzel boş bulunup da. “Anne, Prens neden senden daha hızlı tırmanıyor saçlarıma?” diye sorunca herşey ortaya çıkmış. “Seni rezil kız! Beni nasıl da aldattın! Ben seni dünyanın kötülüklerinden korumaya çalışıyordum!” diye bağırmaya başlamış cadı öfkeyle. Rapunzel’i tuttuğu gibi saçlarını kesmiş ve sonrada onu çok uzaklara bir çöle göndermiş.
O gece cadı kalede kalıp Prensi beklemiş. Prens, “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenince. cadı Rapunzel’den kestiği saç örgüsünü uzatmış aşağıya. Prens başına neler geleceğini bilmeden yukarıya tırmanmış. Prens kederinden kendini pencereden atmış. Fakat yere düşünce ölmemiş, yalnız kulenin dibindeki dikenler gözlerine batmış. Yıllarca gözleri kör bir halde yitirdiği Rapunzel’e gözyaşları dökerek ormanda dolaşıp durmuş ve sadece bitki kökü ve yabani yemiş yiyerek yaşamış. Derken bir gün Rapunzel’in yaşadığı çöle varmış.
Uzaklardan şarkı söyleyen tatlı bir ses gelmiş kulaklarına. “Rapunzel! Rapunzel!” diye seslenmiş. Rapunzel, prensini görünce sevinçten bir çığlık atmış ve Rapunzel’in iki damla mutluluk göz yaşı Prensin gözlerine akmış. Birden bir mucize olmuş, Prensin gözleri açılmış ve Prens görmeye başlamış. Birlikte mutlu bir şekilde Prensin ülkesine gitmişler. Orada halk onları sevinçle karşılamış.
Mutlulukları ömür boyu hiç bozulmamış.
15 Ekim 2012 Pazartesi
Mutlu Bir Yaşam için 10 Anahtar Sözcük
Philip E. Humbert adlı bir psikiyatri profesörü, “İnsanlara mutlu yaşamın anahtarını 10 kuralda toplayacak olsam, hangi deyişleri seçerdim” diye kapsamlı bir çalışma sonrası bir liste çıkarmış. Kendinize zaman ayırıp sizde bu değerlendirmeyi yapabilirsiniz.
1.KENDİNİ TANI.. (Sokrates)
Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkartıyor? Dünyaya bilinçli bakmanın yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor.
2.YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!... (Mevlana)
Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. İçinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için ayakta kalmazsan herşey seni düşürür.
3.EN YUKARDA AŞK VAR!. (St. Paul)
Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatın kuru bir daldan farkı kalmaz.
4.DÜNYAYI HAYAL GÜCÜ DÖNDÜRÜR. (Albert Einstein)
Yaptığımız herşey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için- hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby Kennedy’nin sözü gibi: “Diğerleri dünyaya bakıyor ve “Neden?” diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve “Neden olmasın” diye soruyorum.
5.FAZLA GÜZELLİK GÖZ ÇIKARMAZ. (Mae West)
Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziğinde “Haydi bastır, göster kendini” temposu vardır. Kibir değil, coşku!
6.FIRSATLAR YAKALANDIKÇA ÇOĞALIR. (Sun Tzu)
Başarı cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. İnanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde fırsatlar yelpazesi yukarı bir seviyede tekrar açılır.
7.YA YAP, YA YAPMA. KARARSIZLIK YOK! (Yoda-Yıldızlar Savaşı)
Hayat, seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir. Tereddütte kalanlar geride kalır. Hayatın üstüne gitmezseniz hayat sizin üstünüze gelir.
8.MÜKEMMELLİK EKLEYECEK BİR ŞEY KALMADIĞINDA DEĞİL, ALINACAK BİRŞEY KALMADIĞINDA OLUŞUR. (Antoine de St. Exupery)
Hayatınızı basitleştirin. Basite indirge, bir daha indirge. O zaman ne kalıyor, ona bak. İstekler listenizi kısa tutun. Kısa tutun ki yoğunlaşabilesiniz. Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi, odaklamazsanız hayatı yakamazsınız.
9.KABİLİYET YOKSA SANATÇI OLMAZ, AMA ÇALIŞILMADIKÇA KABİLİYET HİÇ BİR İŞE YARAMAZ.. (Emile Zola)
Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar sonrası, olası potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır.
10.HAYATI YAŞAMANIN İKİ YOLU VAR. BİRİ HİÇBİR ŞEY MUCİZE DEĞİLMİŞ GİBİ YAŞAMAK.. DİĞERİ, HERŞEY MUCİZEYMİŞ GİBİ YAŞAMAK.. (Albert Einstein)
Şükretmeyi unutmamak gerek.
1.KENDİNİ TANI.. (Sokrates)
Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkartıyor? Dünyaya bilinçli bakmanın yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor.
2.YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!... (Mevlana)
Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. İçinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için ayakta kalmazsan herşey seni düşürür.
3.EN YUKARDA AŞK VAR!. (St. Paul)
Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatın kuru bir daldan farkı kalmaz.
4.DÜNYAYI HAYAL GÜCÜ DÖNDÜRÜR. (Albert Einstein)
Yaptığımız herşey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için- hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby Kennedy’nin sözü gibi: “Diğerleri dünyaya bakıyor ve “Neden?” diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve “Neden olmasın” diye soruyorum.
5.FAZLA GÜZELLİK GÖZ ÇIKARMAZ. (Mae West)
Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziğinde “Haydi bastır, göster kendini” temposu vardır. Kibir değil, coşku!
6.FIRSATLAR YAKALANDIKÇA ÇOĞALIR. (Sun Tzu)
Başarı cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. İnanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde fırsatlar yelpazesi yukarı bir seviyede tekrar açılır.
7.YA YAP, YA YAPMA. KARARSIZLIK YOK! (Yoda-Yıldızlar Savaşı)
Hayat, seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir. Tereddütte kalanlar geride kalır. Hayatın üstüne gitmezseniz hayat sizin üstünüze gelir.
8.MÜKEMMELLİK EKLEYECEK BİR ŞEY KALMADIĞINDA DEĞİL, ALINACAK BİRŞEY KALMADIĞINDA OLUŞUR. (Antoine de St. Exupery)
Hayatınızı basitleştirin. Basite indirge, bir daha indirge. O zaman ne kalıyor, ona bak. İstekler listenizi kısa tutun. Kısa tutun ki yoğunlaşabilesiniz. Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi, odaklamazsanız hayatı yakamazsınız.
9.KABİLİYET YOKSA SANATÇI OLMAZ, AMA ÇALIŞILMADIKÇA KABİLİYET HİÇ BİR İŞE YARAMAZ.. (Emile Zola)
Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar sonrası, olası potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır.
10.HAYATI YAŞAMANIN İKİ YOLU VAR. BİRİ HİÇBİR ŞEY MUCİZE DEĞİLMİŞ GİBİ YAŞAMAK.. DİĞERİ, HERŞEY MUCİZEYMİŞ GİBİ YAŞAMAK.. (Albert Einstein)
Şükretmeyi unutmamak gerek.
14 Ekim 2012 Pazar
Temel Dos Komutları ve Açıklamaları
Temel dos komutları ve kullanım amaçlarına ait açıklamalar bilgiler aşağıdaki gibidir.
Renklerin HTML Kod Karşılıkları
Renklerin HTML Kod Karşılıkları
Artık bir çok program bunu otamatik veriyor olsada bazen ihtiyaç duyduğunuza eminim. Çünkü bende aynı bilgiye ihtiyaç duyuyorum ve arama yaparak bulmak daha kolay geliyor. Umarım birilerinin işine yarar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Blog Arşivi
-
▼
2012
(
12
)
-
▼
Ekim
(
12
)
- ie9 shadow golge css kodu
- Nisan 1 Şakası Nedir?
- Niçin Tespih Çekiyoruz?
- Pamuk Prenses ve Avcı Film Müziği
- Beğenmek Beğenilmek Ne Kadar Önemli?
- Ascii Çaydanlık Resmi
- Tekerleme Nedir? Tekerleme Örnekleri
- Fareli Köyün Kavalcısı Masalı Oku
- Rapunzel Masalı Oku
- Mutlu Bir Yaşam için 10 Anahtar Sözcük
- Temel Dos Komutları ve Açıklamaları
- Renklerin HTML Kod Karşılıkları
-
▼
Ekim
(
12
)
Blogger tarafından desteklenmektedir.